Sevgili,
Şimdi sahile ineceksin. Bugün başkaları için değil kendin için makyajını yapacaksın, süslenecek ve en sevdiğin kıyafetleri giyeceksin.
Ben sana ne yakıştırdım biliyor musun? Hani Catherine Deneuve’nin saçları fönlü ama üzerinde hafif bir eşarp var, onun nasıl oluyordu rüzgarda uçmadığına hep şaşarım, siyah geniş gözlükleriyle yürür ya filmlerde, aynen öyle hayal ediyorum.
Siyah bir elbise kolsuz ince askılı, dizlerin hemen üzerinde bitiyor. Sanki hava serin, hani eşarp uçuyordu ya, üzerinde aynı renkten incecik bir hırka. Bu sefer siyah çorap olmasın, kemik rengi mesela, siyah ince burunlu, ince topuklu nefis bir ayakkabı.
Hem çok sade ama aynı zamanda çok havalı. Sen yürürken rüzgara eşlik eden parfümünün kokusunu hissedip sana dönenler adeta gördükleriyle yerlerine çivilenip hareketsiz kalıyorlar.
Sen kimseye aldırış etmeden zaten senin için orada kimse önemli değilmiş edasıyla yürümeye devam ediyorsun.
İnsanlar sana dokunamayacaklarını belki de gerçek olmadığını sana uzanamayacaklarını hissediyorlar.
Bu ne öz güven! Bu ne özgürlük.
Sahilde bodur kısa ayaklı plaj sandalyeleri olur. Seni içine çeker, gökyüzüne doğru bakarsın. Keyfin yerindeyse ondan daha rahatı yoktur.
Ayakkabılarını kenara fırlatıp, kumu hissediyorsun. İşte o an Sevgili, doğa senin için hazır senden gelecek emirleri bekliyor.
Önce ince sigaranı yakıp dumanı rüzgarın yüzüne üflüyorsun. Sonra güneşi avuçlayıp kendine çekiyorsun, onu daha parlak veya daha sarı yahut ta kış güneşi yapıyorsun. Sen nasıl istersen.
Güneşle oynayıp onu gönderiyorsun, bulutların hepsini kucaklayıp kumsala seriyorsun. Orta yaşlı Golden Retriever ‘ler gibi, sürekli sana bakan, sen ona baktığında devamlı kuyruğunu sallayan ama gözünü çevirdiğinde patilerinin arasına yüzünü alıp yere sürünerek oturan koca bulutları düşün.
Ay’ı alıp, sanki önünde dijital bir ekran var ve onu ellerinle komut vererek şekilden şekle sokuyorsun. Dolunay, hilal veya ilk ay…
Hangi firma olduğunu hatırlamıyorum ama sinemalarda film başlamadan önce bir çocuk ilk ayın ucunda oturup bacaklarını sallayarak balık tutar, hatırlar mısın Sevgili? Sen onlara mesela kaş göz yap, onları güldüreceğinden eminim.
Gökte ne kadar yıldız varsa hepsini kalbinden geçir ve onlar ayaklarının altında seni beklesinler. Mesela onlar bulutlarla seni hiç rahatsız etmeden kumsalda oynasınlar.
Zaten onlar hep böyle yaşamaya alışmışlar,
bulutları alırsan onlar olmadan zaten yıldızlar yaşayamaz ki….
Gökyüzünde ne kadar, gezegen, canlı, cansız varlık, ne bileyim astronotlar, uzay araçları daha kimsenin bilmediği tüm varlıklar şimdi sana dönmüş sana bakıyorlar. Yaptıkları her ne görev varsa şu anda senin için bıraktılar, ara verdiler.
Sen ne istersen, onu yapacaklar, hadi benim için dans edin dersen seni hiçbiri kırmayacak.
Güneşe sen yüzünü göster, hayır şimdi ay gelsin dersen güneş hiç darılmayacak, ay sanki dev bir tiyatro oyununda en önemli görev onunmuş edasıyla kusursuz bir şekilde rolünü oynayacak.
Denizi istersen kudurtup dalgalandıracak, istemezsen sanki sessiz bir örtüye dönecek, ama yunuslar senin için en sevimli atlayışlarını yapıp, içinde güller açtıracaklar.
Denizde ne kadar canlı bitki, balık canlı varsa şimdi sana görünebilmek, hünerlerini gösterebilmek için birbirleriyle yarışacaklar.
Biraz önce geldiğin devasa kentin yerine o kadar sık dev çam ağaçları istedin ki, şimdi oradan gelen kesif kozalakların kokusunu içine çekiyorsun.
Dünyanın cümbüşü sadece senin için hazır.
Artık çok eminsin arkanı döndüğünde tabiat sana daha pek çok sürprizi hazırlamış olacak.
Sevgili,
Doğa bu yıl sana daha güzel baksın, telaşın, karamsarlığın, dertlerin bitsin, bir daha kimse seni üzemesin, gece yatağına uzandığında veya bir yerlerde Tanrı’ya yakarıp ettiğin bir dua varsa onların hepsi kabul olsun, gönlünden ne geçiyorsa gerçek olsun.