Şaman Şekip

16 Mart 2013 Cumartesi günüydü. Sabaha karşı 5’i biraz geçe, babamın bu evi satın alırken ekstra para ödeyip hattını da aldığımız Nuh Nebi’den kalma sararmış çevirmeli telefonu çaldı. Küçük odadaki çekyattan fırladım. Hastaneden arıyoruz dediler. Tamam, oğluyum dedim. Anneniz ağırlaştı dediler. Ağır ne kelime, dün gece yanından ayrılırken makinaya bağlı, hortumlara, kablolara sarılıydı. Konuştum, cevap vermedi. Eli sıcaktı. Anneme bakan kadıncağız uyandı. Tahtakurusu sesine uyanan babam derin yatıyor. Duymak istemiyor. Hastaneye gideyim babama bir şey söyleme dedim.

Başhekimin odasında bir doktora çıkarttılar. Yardımcısıymış. Anneniz dedi. Biliyorum dedim. Görmek isterseniz dedi, ispatlamaya çalışıyorlar. Hastabakıcı bodrumda morga götürdü beni. Baktım eli soğuktu.

O tarihlerde Ankara hep buz keser. Öyle değil, daha saat 7 olmamış, çık yürüyüş yap. Abime uğradım, ablamı aradık. Eve döndüm. Kapıyı babam açtı. Kaybettik dedim. Ses etmedi, salona geçtik. Çayı içemeden geldiler, toplaşıldı. Beklemeyelim dedi babam, öğlen yetişmedi, ikindiye… Peki dedik, memleketten gelecekler nasılsa yetişemezler. Ağlamadık. Üç gün gelen gidenden bir köşe bulup kendimizi koyamadan geçti. Taziye âdeti iyidir hoştur; MS 632 olmuş 2013, o gün bir kişi başsağlığına gelse aradan geçmiş 1381 sene, apartman dairesine sığılmıyor. Kapılar açık, her odada insanlar, katlarda plastik sandalyeler, kim çay içti, yemeğini yemeyen var mı? Neyse ki o işleri üstüne alanlar var. Babam kırkı, elli ikiyi yapmayın dedi. Peki, biz kendi evimizde gizli yaparız dedik. İlk akşam caminin imamı geldi. Dua okudu. Birkaç kuruş sıkıştıralım, fakir adamdır dedik. Babam hiddetlendi, ben mi, çağırdım, gelmesin evinden dua etsin diye bağırdı. Veremedik.

Dört, beş gün sonra dağıldık. İşe, eve, okula, İstanbul’a… Aylar geçti, ağlamadım. Üzerinden iki yıl geçti, terapiste gittim. Dertlerim var diyorum, boğuşuyoruz, evin kirasıdır, arabanın taksiti… Annenle vedalaştın mı diyor. Beyefendi anam hangi ara excel tabloma girdi, ödemeler diyorum. Adam okumuş, yüzüme bakınca anlıyor demek. İşte son gece konuştuk ya dedim.

Doktor arkadaşım var, cerrah, meyhanede içiyoruz. Annene veda ettin mi dedim? Terapistlere bakma dedi, uyduruyorlar. Oedipus senin ki dedi. Oedipus kompleksi… O da neymiş? Annene âşıksın, babanı kıskanırsın, düşman görürsün, babanı öldürüp anneni alıyorsun yani… Doktor beni katil mi yapacaksın, adamla bir alıp veremediğim yok, babam iyidir dedim. İstanbul her gün tuhaflaşıyor.

Ankara’ya iş için gidince babamı ziyarete gittim. Heybetli adam, suçsuz… Baba dedim, fazladan kırk elli sene yaşamışsın, hadi iyisin yine. Saat kaç oğlum dedi. Baba diyorum, seni öldürüp anamı alacaktım, hem de kadın genç, güzel, daha kahır çekmemiş. Saat kaç oğlum diyor. Ucuz kurtuldun diyorum. Saat kaç oğlum diyor. Baba dedim müthişsin, dakikada kaç kere sorabiliyorsun? Sabrımı mı sınıyorsun baba, seni öldüreyim de anam ortada yok.

El mecbur yine terapistin kapısını çaldım. Üstten bir gülüşü var, cerrah ne anlar, o ameliyatını yapsın dedi. Diyemiyorum sana verdiğim paralarla Asmalı’da ne sofralar kurardım. Yok efendim gideni de kalanı da rahatlatmak lazımmış. Ruhlarınızı arındırın, Şamanlar çok güzel törenler yapar filan diyor. Anlaşıldı, bu terapistlerin her birine birer de psikolog lazım. Rahatsızım diyorum, borcum var, ev, bark… İşe yaramadı.

Ulus’ta bir şaman varmış dedilerdi. Yine babamı bir ziyarete gittiğime sora sora buldum. Yazıhaneye artık gelmiyor, Beypazarı’na yakın bir köyde kalıyormuş. Sonuna kadar gideceğiz. Ey şaman kardeş dedim; bizim mahallenin imamı, Oedipus, terapist, meyhaneler derken anladım çare sendeymiş, kuluna bir el ver dedim. Böyle diyemedim tabi. Adam boyalarını sürmüş, tüylerini takmış, kıyafeti, tütsüleri hazır; köyde kendine bir güzel duvar önü bulmuş, önünde kırık dökük davullarıyla sessiz oturuyor. Eliyle işaret etti, takım elbise, makosen ayakkabılarımla karşısına toprağa oturdum. Yanındaki kasetçaları açtı, tütsüleri yaktı, şarkı desem değil, mırıldanıyor. Bayram namazını bile kılamıyorum artık, dizlerim kilitlendi. Şaman kardeş, vedalaşamamışız diyorum, bir yolu yok mu, bana da bir ayin, tören filan… Ses yok. Bir saate yakın bekledim. Yine eliyle git diye bir işaret yaptı. Mübarek Zeus sanki… Zorla doğruldum, elimi cebime attım. Bi sinirlendi. Şaman Şekip para için yapmazmış. Arka sokakta bizim uşakların fırını var, ordan bir çiçek ekmek al, bir parçasını bana bırak, gerisini bugün bitirirsen annen rüyana girer dedi. Laz adamdan şaman mı olur, soramadım tabi. Boynumu büküp döndüm.

Bir sene daha geçti, her gece niyetleniyorum, gelen yok.

Neyse ki Şekip Kardeş beni mahcup etti. Bir gece evde mükellef sofra kurulmuş, ablamlar, annem masadayız. Annem çok içiyorsun diyor. Anacığım benimki bir iki kadeh, hem neşemizi bulalım diyorum. Nasıl olduysa ikimiz kaldık. Çok içme dedi. Anacığım gel sana bir sarılayım dedim. Boyu uzamış, güzelleşmiş. Saçlarından öptüm, kokusunu içime çektim, ağladım.

Uyandım. Bir yanım hep buruk…

Şaman Şekip” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s