Güncel Haftalıklar-25 Spinoza’nın Urfa Diyalektiği

Spinoza’nın Urfa Diyalektiği

“…salt zihne hitap edebilecek nitelikte bir şey varsa, yani keşfettiğimde ve kendisine vakıf olduğumda gerçekten bana sürekli üstün ve sonsuz mutluluğu yaşatabilecek nitelikte hakiki iyi diyebileceğim bir şey varsa işte bu şeyi araştırmaya koyuldum.”

Spinoza bu amaçla, insanlara sonsuz mutluluğa götürebilecek yolu göstermek ve metafizik konuları (Zihin, akıl,duygu, irade, özgürlük,Tanrının varlığını ispatlamak gibi) matematiksel düşünce yoluyla kanıtlamak için en büyük eseri Ethica’yı yazmış.

Derler ki Spinoza’nın yolu, Tanrıyla her an haşır neşir olan insanların yaşadığı Urfa’ya düşmüş. Ethica’da kullandığı yöntemleri burada da uygulayarak halkın mutluluğu nasıl yakaladığını öğrenmek istemiş.

 Spinoza üslup olarak önce tanımları (definitiones) yapar. Basitçe;

  • TC laik, sosyal bir hukuk devletidir.
  • Belediye Başkanları halkın bağımsız oylarıyla seçilir.
  • Vatandaşların hakları Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmıştır…

Bu ve buna benzer kesin tanımlamaları alt alta yazar. Daha sonra sosyal-kültürel yaşama dair yalın, temel, kendiliğinden anlaşılır olan doğruları (axiomata) sıralar.  Birkaç örnek vermek gerekirse;

  • Nüfusun çoğunluğu Sünni Müslümanlardan oluşur. Diğer mezhep ve inanışlara karışılmadığı söylenir, iktidar onlara pek bir destek vermez.
  • Urfa nüfusunun dörtte üçü neredeyse mevcut siyasi iktidara, yani aynı zamanda İslami kurallara uygun hareket ettiğine inanılan partiye oy vermektedir.
  • 80’lerde dinsiz, sapkın, ortak yaşamı, ortak mülkiyeti öneren, insanların ellerindekilerini bile kaybedeceklerinden korktukları bir sistemi savunduğu iddia edilen Komünizm, Amerika’nın da desteği, idamlar, cezalarla bertaraf edilmiş, örgütlenme, sendikal hareketler, sivil inisiyatif engellenmiştir.
  • Mevcut siyasal iktidardan önce tüm okul kitaplarında ülkenin tarım konusunda dünyanın kendi kendine yeten birkaç ülkesinden biri olduğu sürekli vurgulanır.
  • Ülkenin kaynakları uygun olmasına rağmen mevcut siyasi iktidar yerli tohumu yasaklamış, ithal gelen gübre, tohuma destek vererek tarımı tamamen dışarıya bağımlı hale getirmiştir.
  • Dünyanın en büyük barajlarından birinin yanında yaşayan halk pamuk, mercimek gibi ürünlerde ülkenin en büyük üreticisi konumundadır. Yegâne geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.
  • İktidar destekleme alımları, gübre sübvansiyonları gibi uygulamaları ulufe dağıtır gibi bölüştürerek, elini sürekli iktidara açan bir kültür yaratmıştır.
  • Suriyeli göçmenlerle beraber şehrin nüfusu iki milyonu aşmıştır. Sonuç olarak halkın mutsuz olması gerekir…

Bu ve buna benzer bir dizi aksiyomu hazırlarken Spinoza televizyonda kendisini şaşkına çeviren bir tartışma programına denk gelir. Urfa’nın ilçe belediye başkanlarından biri şöyle demektedir;

“Gittim Komünist Başkanla görüştüm. Adam nohut vermiş, mazot vermiş. Hasatla beraber geri getirecek. Başkan satacak, karını bölüşecek. Şimdi bu model burada işlemez kardeşim. Alevi inancı çok sağlam bir inanç… Yani hakkı, hukuku bilen adamlar. Şimdi ben Urfa’da versem ne mazotu, ne nohutu geri alabilirim. ‘Ne olmuş baba yani bize 5 kilo nohut verdin diye başımıza her gün kakarsın’ derler. Allah selamet versin bir valimiz vardı. Diyordu; ‘ Ben bu Urfalıları anlamıyorum. Balıklıgöl’e gel para ver, vermiyor, Urfaspor’a ver vermiyor. Ne cennete veriyorlar, ne cehenneme…’ Sor bakalım bırak sağlık ocağı yaptırmayı, Tıp Fakültesine bir kapı yaptırmışlar mı? Ben anlamadım yani…”

Spinoza alışageldiği üzere kendi diyalektik metodunun sonunda önkabullere (postulata) ulaşır. Yani toplumun ortak yaşamından ve deneyimlerinden çıkan varsayımlardır; başka bir deyişle henüz yeterince doğrulanmamış ama doğrulanacağı umulan kurumsal düşünceler, hipotezlerdir.

Gelin görün ki Spinoza bu vakada kendini kaosun içinde bulmuştur. Tanımlamalar ve aksiyomlar arasında büyük çelişkiler vardır. Şöyle ki;

  • Diyelim ki, iktidar vatandaşa verilen nohut veya mazotu geri alamayacağını biliyorsa diğer destekler nasıl veriliyor?
  • Bu durumda yasalar uygulanmıyor mu? Halkın bu eğilimi sadece o yöreye mi ait?
  • Halkın içinde vicdanı müsaade etmeyen vatandaşlar varsa onlar aldıklarını geri veriyorlarsa o zaman anayasal eşitlik nasıl sağlanıyor?
  • Hem oy verdikleri iktidardaki parti hem de vatandaşın çoğunluğu Müslüman olduğuna göre, geri vermeyenlerin en azından İslam dini açısından günah işlediği düşünülmüyor mu?
  • Aldıklarını geri vermeyen insanlar veren komşularının yüzüne bakarak nasıl rahat ve huzur içinde yaşayabiliyorlar?
  • Daha önce çökmesi için savaşlar verilen Komünizm ideolojisi nasıl olur da böyle bir coğrafyada başarılı olur ve iktidar kendisinin başaramadığı uygulamaları öğrenmek için nasıl olur da onları ziyaret eder?
  • Alevilerin inancının çok sağlam olarak görülmesi, diğer Müslümanların daha mı az sağlam inançlı oldukları anlamına gelir?
  • Alevilerin hakkı, yani tanrıyı ve hukuku yani yasaları bilen insanlar olması, azınlık olmalarından mı kaynaklanıyor?  Bir başka deyişle daha az hak hukuk bilmek için iktidar olunması mı gerekiyor?
  • İktidar halkın ne cennete ne cehenneme yatırım yapmadığını söylüyor. Eğer öyleyse halk ne maddi ne de manevi alemde mutlu olacağına inanmıyor mu?…

Gibi pek çok sorularla baş başa kalan Spinoza, bu kaos bir düzene evrilebilir mi diye sorgularken, aklına hiç hoşlanmadığı “ordo ab chao”, yani kaostan gelen düzen söylencesi geldi. Bunu düşündüğü için kendine kızdı. Gelmişken bundan on bir bin yıl önce yaşayan insanları merak edip, kafasını kaşıyarak Göbeklitepe’ye gitmek üzere yola koyuldu.

Ethica, Spinoza, Alfa Yayınları 2012, Çeviren Çiğdem Dürüşken

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s