Bilge Karasu denemelerden oluşan ‘Ne Kitapsız, Ne Kedisiz’ adlı eserinde bugünkü Sri Lanka’ya Orta Çağ Arap coğrafyacıların koyduğu isim olan Serendip’ten bahseder.
“…18. Yüzyılın ortalarından bu yana “Serendipli Üç Şehzade” masalından çıkılarak türetilmiş bir sözcüğü var İngilizcenin: Serendipity; aranmakta olmayan değerli/hoşlanılır bir şeyin insanın karşısına çıkıvermesi anlamında kullanılan… Elbette, aranmayan şeyin bulunması olacak şey değil. Ne var ki, “ aranmama”yı “o anda aramakta olmamak” ya da “aranması gerektiği yerde aramakta olmamak” diye yorumlarsak, birçok kişinin bu “Serendiplikten” (az ya da çok) pay aldığını kestirebiliriz…”
Bilet almadan başımıza konan minik bile olsa talih kuşlarının farkında mıyız? Yoksa hayatımızı en büyük ikramiyeyi bekleyerek tüketenlerden miyiz?
Metroda dalmış kitap okurken hiç tanımadığınız birinin size gülümsemesi, unuttuğunuz bir arkadaşınızdan uzun süre sonra telefon gelmesi ya da hiç olmayacak bir yerde dünyanın bir ucunda karşınıza çıkması, umudu tamamen kestikten yıllar sonra gelen hamilelik sevinci…
Karşımıza çıkan tesadüfleri bilmeden yaratanlar olduğu gibi bilerek yapan insanlar da var. Hayatınızda bir daha hiç karşılaşmayacağınız birinin size söylediği bir söz tüm yaşamınızı değiştirebilir. Ve onu bir daha görmezsiniz. Görevini yapmıştır. Karşıdan karşıya geçmek için kaldırımın kenarında bekleyen yaşlı bir teyzenin koluna giren birinin hayalet gibi ortadan kaybolmasından bahsediyorum.
Yaşamının içine tüm bu iyilikleri yerleştirip, yemek yer, su içercesine, karşılık beklemeden, yaptıklarının çetelesini tutmayan, o anı yaşayıp, başka bi ana geçen insanlardan bahsediyorum.
Literatürde; diğerkâmlık veya alturizm (özgecilik) diye bir kavram var. “başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme” ya da “ diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma” demek.
Yani “çıkarcılık” ın tam tersi. Yani bizim alışmak istemediğimiz fakat her daim bizi şaşırtmayan yobaz dindarlarımızın; iktidarın, gücün etinden sütünden faydalanan, sineğin bile yağını çıkaran gözü dönmüşlerin yaptıklarının tam tersi… Yani görevi sırasında kocasıyla birlikte bakanlığı soymuş kadın bir bakanın yerine gelen başka bir kadın bakanın, 23 Nisan törenlerinde koltuğuna oturttuğu koruma altında olan bir çocuğu sırf kendi çıkarı için deşifre etmesi ve utanmadan 10 yaşındaki bir muhtaç çocuğa Ramazan’dan sonra çikolata vereceğim diyecek kadar alçalmalarının tam tersinden bahsediyorum.
Bazen bu tanımların arkasına saklanmadan, muhakkak bir yere bağlanmadan, yani bu kavramları bilmeden yapılanları daha çok önemsiyorum. Kelime aslında son derece basit; “sevgi”…
Spritüalist yazar, bilim adamı, jeoloji uzmanı Gregg Braden “duygu” meselesini bilimsel yollarla anlatıyor. 20. Yüzyılın son zamanlarında kalbimizde 40.000 hücrenin olduğu keşfediliyor. Kalbimiz de tıpkı beynimiz gibi düşünebiliyor, hatırlayabiliyor, algılıyor ve hissediyor. Onun da bir hafızası var. Hatta yeryüzünde kalbi ve beyni arasında iletişim olan tek canlının insan olduğunu söylüyor. İki organ arasındaki en büyük farklardan biri beyin kutuplaşmayı biliyor. Evet-hayır, iyi-kötü, olumlu-olumsuz… Ve bunlarla ilgili sayısız değerlendirmeler yapabiliyor. Oysa kalbimiz sadece duyguyu biliyor. Beyne gönderdiği tek şey duygu… O nedenle, kalbimiz ve beynimiz arasındaki bağlantı ne kadar uyumlanırsa, vücudumuz bu bağlantıyı o kadar çok sevgi olarak yorumluyor.
Özetle; bu iletişimin kalitesi kalbimizdeki duyguların kalitesine göre belirleniyor. Kalbimizdeki, takdir, minnettarlık, şefkat, ilgi gibi duygularımız tutarlı oldukça, vücudumuz olumlu hormonlar salgılıyor ve böylece daha sağlıklı, zinde kalabiliyor.
Günümüzden beş bin yıl önce bu teknikleri bilmeden uygulayan, şamanlar, keşişler, şifacıların bizden daha doğal bir bünyeye sahip oldukları su götürmez.
Kendinin farkında olmayanlar, hayatlarının bir anında gelen hediyelerden, “serendip” lerden fayda sağlayamıyorlar. Yani “yüreklerinin götürdüğü yere” gidemiyorlar. Kötü kalpli, taş kalpli dediğimizin insanların beyinlerine olumlu bir sinyal gönderemedikleri gibi…
Kendini bilenler, yüreğinde gerçek, yalansız, amasız, çıkarsız duyguları besleyenlerin tarlalarına hiç ummadıkları bir anda Serendip yağmurları yağması dileğiyle…
Bilge Karasu, Ne kitapsız, ne kedisiz, Metis Yayınları, 1994