“Yüzyıllar boyunca Anadolu diye, Anadolu’da diyar gezeyim dedim, her yerin eski efsanelerinden tutup da günümüze kadar gelmiş olayları yazayım dedim. Ne var ki Anadolu’nun çeşitli ekonomik, toplumsal kargaşalığının içinden çıkabilene aşk olsun. Örneğin bir yerden bir yere giderken insan attığı bir tek adımda felsefenin baş döndürücü bir doruğuna fırlar, atılan ikinci bir adımda ise estetiğin derin bir uçurumuna tepetaklak dalar…”
Cevat Şakir kıymetini bilemediğimiz değerlerden biridir. Oxford Üniversitesinde “Yakın çağlar Tarihi” eğitimi almış, Anadolu ve Akdeniz kültürleriyle ilgili derin araştırmaları, mitoslardan hareketle Yunan uygarlığının kökeninde Anadolu uygarlığının yattığını anlatmakla ömrü geçmiş bir aydındır. Ne yazık ki Halikarnas Balıkçısı, denemeleri, yazıları, romanlarından ziyade “Bodrum” ismiyle hafızalarımızda kalmıştır. Ona göre dünyanın neresinde bir insan topluluğu kurulduysa bu topluluklar başlangıçta muhakkak matriyarkal (anaerkil) idiler. Babaların veya erkeklerin değil ama anaların ve kadınların egemen olduğu toplumlar.
Çünkü kadın yaratıcıdır. Erkekleri doğuran, bolluk ve bereketi temsil eden tanrıçadır. Toprak anadır. Topraktan verir, toprağa geri alır. Doğuştan ergendir, kutsal bir varlıktır. Oysa erkeğin yetişkin olabilmesi için mutlaka erginlenme (inisiyasyon) törenine ihtiyacı vardır. Paganizimden bize miras kalan bu düşünce, Paganın yetişkin olma, birey olarak topluma katılmasının olmazsa olmazıdır. Bunu ancak bu tip törenler sağlayabilir. Ergenlik yaşına gelmiş bir gencin, gerçek bir yetişkin olarak topluma katılması, evlenebilmesi, çocuk yetiştirebilmesi, evini, ailesini, köyünün idare edebilmesinin temel şartıdır. Campbell’ın “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” ve Frazer’ın “Altın Dal” metinleri erkeklerin törenleriyle doludur. Kahramanın yeniden doğması, yani ergen olabilmesi için ölmesi ve bu dünyaya tekrar gelmesi gerekmektedir. Onun toplumda kabul görebilmesi, günlerce ormanda bir kulübede kapalı kalmasına, vahşi bir hayvan avlamasına, mağarada yaşamasına, aç kalmasına, bir balinanın karnında veya sepette seyahat etmesine, sonunda tanrıyı yani babasını öldürmesine veya tanrıçayı almasına bağlıdır. Ancak bu sınavları geçerse kabilenin erkeği olarak masada yerini bulacak, artık evlenebilecek, kendi evine geçecek, soyunu devam ettirecektir. Zamanla yiyecek sıkıntısı komşu kabile veya topluluklarla savaşın başlamasına ve güçlü olanın hükmü altına girilmesine yol açtı. Ana tanrıça yerini muzaffer komutanlara, yarı tanrı ve en sonunda paganizmin çöküşüyle beraber Tanrı ve Tanrılara bıraktı.
Mitolojilerde kadının erginlenmesine sık rastlanılmaz. Dişi, yaratıcı olduğundan zaten ergen sayılır. Pek az toplulukta genç kızların yetişkinliğe geçiş törenlerinden bahsedilir. Bilinen yegâne mitoslardan biri belki de Mezopotamya mitolojisinde geçen Tanrıça İnanna/İştar’ın ölüler diyarına geçişidir.
“…Sarığını taktı kafasına, Bozkırın tacını;
Yürek-Askılarını alnına taktı
Laciverttaşından yapılma ölçüyü kavradı
Laciverttaşından yapılma gerdanlığı düzeltti boynunda
Çift sıra incileri zarifçe yerleştirdi boynuna
Altından yapılma bilezikleri taktı bileklerine…”
İnanna/İştar yerin yedi kat altına inerken her katta zenginliklerini bir bir bırakır. Ablası Ereşkigal tarafından öldürülür. Tanrı Enki, aileden birinin yeraltına inmesi karşılığında onu diriltir ve kurtarır. İnanna yukarı çıktığında kocası Dumuzi’nin tüm bu olanlara rağmen gününü gün edip keyif çattığını görünce onu yeraltına göndermeye karar verir. Ve yılın altı ayı Dumuzi, diğer altı ayı kız kardeşi Geştinanna ölüler diyarında kalır. Belki de İnanna dişi olarak kendi yolculuğuna çıkarken aynı zamanda kocasının da ergenliğini böylece sağlamış olur. Dumuzi, dilimizdeki Temmuz ayıdır. Tarım takvimine göre günlerin kısalmaya başlaması, otların sararması, tahılların toplanmasıyla 24 Haziran’dan sonra yer altına iner, günlerin uzamasının, güneşin kendini göstermesiyle, 24 Aralık’tan sonra, (günümüzde kutlanan İsa’nın doğumu da benzerdir) yeniden yeryüzüne çıkar. Ve duası şöyledir;
“…Kutsal İnanna işte böyle
Kendi yerini alacak kişi yaptı Dumuzi’yi,
Ne hoştur seni övmek
Yüce Ereşkigal!…”
Mitoloji hayatın kendisini, insan doğasını anlamak için bulunmaz bir kaynaktır. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Freud’la başlayan, Fromm, Jung’un bilinç ve bilinçdışı kavramlarında mitolojiye ve sembollere başvurması ve nihayet Campbell’in karşılaştırmalı mitolojiler adına yaptığı katkı müthiştir.
Elbette patriyarkal düzen yüzyıllar boyunca boş durmadı. Savaş Tanrısı, Ana Tanrıça Kibele’yi kılıktan kılığa soktu. Arkaik Yunan’da bir yanda felsefe yapılırken öte yanda sokağa çıkan kadına ya çok çirkindir ya da çok yaşlıdır damgası vurdu. Kadınlar evden çıkamadı. Roma’da kadınlar nüfus sayımında bile görünmedi. Antik Roma’da devam ettirilen pagan gelenekleri, Hıristiyanlığın baskısıyla yok oldu. Ana-baba-oğul teslisi, kutsal bakireyi öldürerek “ baba-oğul -kutsal ruh” üçlemesine döndürdü. Kadının bugünkü yarı-gerçek bir varlığa dönüştürülmesinin yolları döşendi.
Nihayet Batı’da kadınlar unutulduğu gibi erginlenme törenleri de bir kenara atıldı. İnisiyasyon yeraltına inen ezoterik kurumların kabul töreni haline geldi.
Erkek egemen toplumun kadını kapatması, toplumda sağlıksız bireylerin(erkek-kadın) yetişmesine, günümüz tüketim dünyasının en sevdiği insan davranışlarına sebep oldu. Daha çocuk doğmadan “baby shower” töreniyle tanıştı. Özel okulu, telefonu, arabası evi derken yetişmemiş büyükler sınıfına bir yenisi daha eklendi. İlk fikir ayrılığında evden hemen kaçmayı düşünen bir fabrika sahibini, elli yaşında ilk arketipi olan annesinin dizinin dibinden ayrılmayan bir genel müdürü, ölüm döşeğindeki babasıyla hala bitmemiş mücadelesi olan “ebedi kurban” siyasetçiyi yarattı. Bu esnada animusunu arayan kadın sadece doğurdu, doğurduğunu hayatının sonuna kadar sahiplendi, dişiliğini daha yaşayamadan kaybetti. Günün sonunda hepimiz ergen olmayan büyüklerin yönettiği huzursuz bir dünyayla karşı karşıya kaldık. İnsanoğlu kendi doğasıyla barışamadan, doğadan koptu.
Pagan dünyasının en sevdiğim tarafı her şeyin onlar için kutsal olması. Sözde değil özde. Sabah güneşin doğuşu, yatağı, evi, yemeği, tabağı-çanağı, rüzgârı, fırtınası, hayvanları, ağaçları… Günümüzde hala mesnetsiz yazılanların aksine pagan çoktanrıcı, pagan çokeşli değildir. Pagan erkeği erginlenir ve “Kutsal Birleşme/Evlilik” (Hieros Gamos) yapar. Diğer her şey gibi kutsaldır. Eril, dişil dengededir, uyumludur, doğaya uyumlandıkları gibi…
Erkeklerin dünyasının hali ortada… Önce yiyecek aramakla başlayan savaş çığırtkanlığı silah, enerji, ilaç gibi endüstrilerinin güdümünde, devasa şirketlerin ülkeleri yönettiği, haksızlığın, açgözlülüğün başını alıp gittiği bir düzene evrildi. En zenginlerin servetinin sadece 1% ile dünya nüfusunun yarın sabah fakirlikten kurtulabileceğini bilmemize rağmen, aşının sadece parası olanlara yapılabildiği bir dünya düzenine döndü. İnsanoğlu erkekleri inisiye etmediği ve Ana Tanrıçayı sokağa attığı için mutsuzdur, umutsuzdur. Rahmetli Cüceloğlu’nun dediği gibi ana yoksa yaşam yoktur. Farkında olanların bildiği; artık yeni bir düzene ihtiyacımız olduğu, değişmemiz gerektiği gerçeğidir. Değişmek yetmez, dönüşmemiz gerçeği… Başka bir insana, başka bir kadına, başka erkeklere dönüşmemiz gerektiği gerçeğidir. Ya yetişkin olamamış erkeklerin dünyasında sağa sola savrulup bastırılamayan egolarının kurbanı olacağız ya da bugünden tezi yok dünyanın yazılımını değiştireceğiz. Bir dişi enerjiye, yaratıcıya, dönüştürücüye ihtiyaç var. Dişi sadece doğuran değil, yaratan, özsaygının, sevginin, şefkatin, ölümün, yeniden doğumun, direncin simgesi…
Ana Tanrıça yoksa ne yazık filmin sonu gelmiş demektir.
Anadolu Efsaneleri, Halikarnas Balıkçısı, Bilgi Yayınevi
Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, J. Campbell, İthaki Yayınları
Paganizm 1, E. Altunay, Destek Yayınları
Mezopotamya Mitolojisi, J.Bottero – S.N.Kramer, İş Bankası Yayınları
Meryem’in Esrarı, L. Irigaray, Pinhan Yayıncılık
Altın Dal, J.G. Frazer, YKY
Meral Akşener gelecek mi diyorsunuz
BeğenBeğen
Yazarken aklıma gelmemişti. Ne yazarsak bugünlerde maalesef sonu politikaya dayanıyor. Insanlarımız sağlıklı, mutlu olsunlar, huzurla yaşayalım. Başka dileğimiz yok. Sağ olun
BeğenBeğen