
Uğur Deden gelecekti bu hafta sonu buralara. Güneşi, kocaman bir portakal gibi evin terasından denize düşürecektik. Hafif bir serinlik hissedecektik, sonra deniz sakinleşecekti.
Geçen sonbahar gönderdiğimiz kırlangıçlar, yavrularına önümüzdeki çamların, meşe palamutlarının, palmiyelerin, zakkumların arasında dans ederek uçmayı öğreteceklerdi. Sonra usulca adlarını bilmediğimiz serçeler, papağanlar veya belki de kanaryalar Arnavut kaldırımlı dar yokuşun iki yanındaki cumbalı evlerinden birbirlerine seslenen kadınlar gibi onların yerini alacak ve o güzel günün dedikodusunu bize şakıyacaklardı. Dalgalar hala kıyıya kavuşmakta kararsız gibi seslerini belli belirsiz duyurmaya devam edeceklerdi.
Biz de arkamızdaki köyden aldığımız bir parça hakiki keçi peyniri ile belki de birer kadeh rakı içerken Deden’le beraber seni bir yolculuğa çıkarırdık. Sen de onun yamacında bizi dinler gibi kulaklarını dikerdin. Hoş, Dede’ne kalsa köyden saatlerce ayrılamazdık. Top oynayan çocuklara katılır, onlarla mutlaka sohbet eder, çikolata dağıtırdı. Muhtar, imam kim varsa bulur, köyün sahibiymiş gibi dertlerini dinlerdi. Muhakkak bir desteği olurdu. Sonra da görevini yapmış olmanın huzuruyla sınavdan yıldızlı pekiyi almış bir çocuğun sevinciyle zıplaya oynaya geri dönerdik.
Biz yine Deden’le tesadüfen, belki de ilerde duyduğunda artık tarihe karışmış olan faks makinasını satmak için onun dükkanına gittiğimde tanıştığımızı anlatacaktık. Bir iki sene sonra, 1989’du, yine tesadüfen askerden aynı dönemde karşılaşıp birbirimizi hatırlamıştık. Annenin kundakta bizi ziyarete geldiği günlerdi. Sana dolu dolu askerlik anılarımızı anlatırdık. Bıcırık teyzenin doğumundan bahsederdik.
Pikniklere gittiğimizi, evlerimizde ziyafet sofraları kurduğumuzu, nasıl eğlendiğimizi söyleşirdik. Hayatın tadını çıkarmaya, zamanın keyifli akmasına nasıl yarenlik ettiğimizi konuşurduk.
O sıra ağaçlar önümüzde kararırken, daha önce çok ufakmış gibi görünen koyu bulutlar hızlıca büyümeye başlayacak, turunç renkli gökyüzünü uzaktaki dağın ardına atmaya çalışacaklardı.
Deden’le bir yudum daha aslan sütü alacaktık. Kocaman pencerenin üstünde, sanki sürpriz yapar gibi son kalan belirsiz ışıkları örten yorganın ucundan yeni ay göz kırpacaktı bize. Bu ufacık ayın bizi nasıl aydınlattığına hep beraber şaşıracaktık.
Sahne o anda sanki meşhur bir sanatçının, mesela Van Gogh’un tablosu gibi olduğunda, Uğur Deden bize istavritlerin nasıl kızartılacağını anlatıyor olacaktı. Bıkmadan dinlediğimiz askerlik anıları yine bizi kahkahaya boğacaktı Hatta hayatımızdaki bir sürü mucizeyi bilmem kaçıncı kez birbirimize anlatırken birlikte keyiflenecektik.
Yeni ayın zayıf ışıkları bahçedeki bir haftalık papatyaların üzerine titrerken, sen de en geç otuz beşinde, hatta yirmi beşinde, önce denizin kenarında, ormanın içinde, kuşların, tilkilerin, kedi ve köpeklerin dünyasında sevdiğin bir dostunla kendini hayal edeceksin. İşte tam o an bizim de senin gibi seninle yine beraber olacağımızı hatırla.
Camda ayın gölgesi dışında bir şey kalmayınca, o eşsiz günün yorgunluğunu keyifle hissedecektik.
Her şey bu kadar tozpembe mi diye soracaksın. Elbette değil, zor günlerimizi de es geçmeyip sana anlatırdık. Kırgınlıkları, kayıpları, hayatın dar patikalarını, nefessiz kalacağız diye korktuğumuz dik yokuşlarını hatırlar, gözümüz yaşlanır diye azıcık başımızı çevirirdik. Yine de geriye dönüp bakınca, bize kalan hep minik, bizi gülümseten, iyi ki yaşamışız dediğimiz anlardan başka hiçbir şeyi aklımıza takmadığımızı söylerdik.
Yani senin anlayacağın Aral, harika bir aileye geldin. Umarım senin de iyi yürekli, güzel dostların, onlarla biriktireceğin kıymetli anların olur, su gibi akıp giden, bir engelle karşılaştığında kolaylıkla yolunu bulacağın aşkların olur.
Hayatta isteklerini, hayallerini, yeteneklerini keşfetmen bir çırpıda olur. Hepimiz özel insanlarız. Sen de öylesin. Bir tane daha Aral olmayacak. Muhakkak ki sen de bir görevle geldin. Yapabileceğin o kadar çok şey var ki. Adın gibi iyiliklere araç olur, iyi yürekli insanları sıra sıra birbirine bağlayacaksın belki de.
Huzurla, keyifle hoş geldin.
Şansın bol olsun…